LUKA 9:18-62
LUKA 9:18-62 Kutsal Kitap Yeni Çeviri 2001, 2008 (TCL02)
Bir gün İsa tek başına dua ediyordu, öğrencileri de yanındaydı. İsa onlara, “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu. Şöyle yanıtladılar: “Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de eski peygamberlerden biri dirilmiş, diyor.” İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?” Petrus, “Sen Tanrı'nın Mesihi'sin” yanıtını verdi. İsa, onları uyararak bunu hiç kimseye söylememelerini buyurdu. İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini söyledi. Sonra hepsine, “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, her gün çarmıhını yüklenip beni izlesin” dedi, “Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. İnsan bütün dünyayı kazanıp da canını yitirirse, canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? Kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da kendisinin, Babası'nın ve kutsal meleklerin görkemi içinde geldiğinde o kişiden utanacaktır. Size gerçeği söyleyeyim, burada bulunanlar arasında, Tanrı'nın Egemenliği'ni görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.” Bu sözleri söyledikten yaklaşık sekiz gün sonra İsa, yanına Petrus, Yuhanna ve Yakup'u alarak dua etmek üzere dağa çıktı. İsa dua ederken yüzünün görünümü değişti, giysileri şimşek gibi parıldayan bir beyazlığa büründü. O anda görkem içinde beliren iki kişi İsa'yla konuşmaya başladılar. Bunlar Musa ile İlyas'tı. İsa'nın yakında Yeruşalim'de gerçekleşecek olan ayrılışını konuşuyorlardı. Petrus ile yanındakilerin üzerine uyku çökmüştü. Ama uykuları iyice dağılınca İsa'nın görkemini ve yanında duran iki kişiyi gördüler. Bunlar İsa'nın yanından ayrılırken Petrus İsa'ya, “Efendimiz” dedi, “Burada bulunmamız ne iyi oldu! Üç çardak kuralım: Biri sana, biri Musa'ya, biri de İlyas'a.” Aslında ne söylediğinin farkında değildi. Petrus daha bunları söylerken bir bulut gelip onlara gölge saldı. Bulut onları sarınca korktular. Buluttan gelen bir ses, “Bu benim Oğlum'dur, seçilmiş Olan'dır. O'nu dinleyin!” dedi. Ses kesilince İsa'nın tek başına olduğu görüldü. Öğrenciler bunu gizli tuttular ve o günlerde hiç kimseye gördüklerinden söz etmediler. Ertesi gün dağdan indikleri zaman, İsa'yı büyük bir kalabalık karşıladı. Kalabalığın içinden bir adam, “Öğretmenim” diye seslendi, “Yalvarırım, oğlumu bir gör, o tek çocuğumdur. Bir ruh onu yakalıyor, o da birdenbire çığlık atıyor. Ruh onu, ağzından köpükler gelene dek şiddetle sarsıyor. Bedenini yara bere içinde bırakarak güçbela ayrılıyor. Ruhu kovmaları için öğrencilerine yalvardım, ama başaramadılar.” İsa şöyle karşılık verdi: “Ey imansız ve sapmış kuşak! Sizinle daha ne kadar kalıp size katlanacağım? Oğlunu buraya getir.” Çocuk daha İsa'ya yaklaşırken cin onu yere vurup şiddetle sarstı. Ama İsa kötü ruhu azarladı, çocuğu iyileştirerek babasına geri verdi. Herkes Tanrı'nın büyük gücüne şaşıp kaldı. Herkes İsa'nın bütün yaptıkları karşısında hayret içindeyken, İsa öğrencilerine, “Şu sözlerime iyice kulak verin” dedi. “İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek.” Onlar bu sözü anlamadılar. Sözü kavramasınlar diye anlamı kendilerinden gizlenmişti. Üstelik İsa'ya bu sözle ilgili soru sormaktan korkuyorlardı. Öğrenciler, aralarında kimin en büyük olduğunu tartışmaya başladılar. Akıllarından geçeni bilen İsa, küçük bir çocuğu tutup yanına çekti ve onlara şöyle dedi: “Bu çocuğu benim adım uğruna kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Aranızda en küçük kim ise, işte en büyük odur.” Yuhanna buna karşılık, “Efendimiz” dedi, “Senin adınla cin kovan birini gördük, ama bizimle birlikte seni izlemediği için ona engel olmaya çalıştık.” İsa, “Ona engel olmayın!” dedi. “Size karşı olmayan, sizden yanadır.” Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa, kararlı adımlarla Yeruşalim'e doğru yola çıktı. Kendi önünden haberciler gönderdi. Bunlar, kendisi için hazırlık yapmak üzere gidip Samiriyeliler'e ait bir köye girdiler. Ama Samiriyeliler İsa'yı kabul etmediler. Çünkü Yeruşalim'e doğru gidiyordu. Öğrencilerden Yakup'la Yuhanna bunu görünce, “Rab, bunları yok etmek için bir buyrukla gökten ateş yağdırmamızı ister misin?” dediler. Ama İsa dönüp onları azarladı. Sonra başka bir köye gittiler. Yolda giderlerken bir adam İsa'ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu'nun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi. Bir başkasına, “Ardımdan gel” dedi. Adam ise, “İzin ver, önce gidip babamı gömeyim” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün. Sen gidip Tanrı'nın Egemenliği'ni duyur.” Bir başkası, “Ya Rab” dedi, “Senin ardından geleceğim ama, izin ver, önce evimdekilerle vedalaşayım.” İsa ona, “Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı'nın Egemenliği'ne layık değildir” dedi.
LUKA 9:18-62 Turkish Bible Old Translation 1941 (KMEYA)
Ve vaki oldu ki, İsa yalnız başına dua ederken, şakirtleri yanında idi; onlara sorup dedi: Halkın dediğine göre ben kimim? Onlar da cevap verip dediler: Vaftizci Yahyadır; başkaları: İlyadır; ve başkaları da: Eski peygamberlerden biri kıyam etti, diyorlar. Onlara dedi: Ya siz ben kimim dersiniz? Petrus cevap verip dedi: Allahın Mesihisin. İsa da bunu kimseye söylemesinler diye onlara tenbih ederek emretti; ve dedi: İnsanoğlunun çok şeyler çekmesi, ihtiyarlar, başkâhinler ve yazıcılar tarafından reddolunup öldürülmesi ve üçüncü gün kıyam etmesi gerektir. Ve hepsine dedi: Kim arkamdan gelmek isterse, kendini inkâr etsin, ve her gün haçını yüklenip ardımca gelsin. Çünkü kim canını kurtarmak isterse, onu zayedecektir; fakat kim canını benim uğrumda zayederse, onu kurtaracaktır. Çünkü bir adam bütün dünyayı kazanıp da kendisini zayeder veya zararlandırırsa, ne kâr eder? Çünkü benden ve sözlerimden kim utanırsa, İnsanoğlu da, kendisinin, Babasının ve mukaddes meleklerin izzetile geldiği zaman, ondan utanacaktır. Fakat gerçek size derim: Burada duranlardan bazıları var ki, Allahın melekûtunu görünciye kadar, ölümü hiç tatmıyacaklardır. Ve vaki oldu ki, bu sözlerden sekiz gün kadar sonra, Petrus, Yuhanna ve Yakubu beraberinde alıp dua etmek için dağa çıktı. Dua ederken yüzünün görünüşü başka oldu, ve esvabı ak ve çok parlak oldu. Ve işte, iki kişi onunla konuşuyorlardı; bunlar Musa ve İlya idiler ki, izzetle görünüp yakında Yeruşalimde vaki olacak intikalini söyliyorlardı. Fakat Petrus ve onunla beraber olanlara uyku basmıştı. İyice uyandıkları vakit ise, İsanın celâlini ve kendisile beraber duran iki kişiyi gördüler. Ve vaki oldu ki, onlar İsanın yanından ayrılırlarken, Petrus ne söylediğini bilmiyerek İsaya dedi: Üstat, bizim için burada bulunmak iyidir; biri sana, biri Musaya ve biri İlyaya üç çardak kuralım. Petrus bunları söylerken, bir bulut geldi, onlara gölge saldı; ve buluta girerken şakirtler korktular. Buluttan: Seçtiğim oğlum budur, onu dinleyin, diye bir ses geldi. Ve ses geldiği vakit, İsa yalnız bulundu. Ve onlar sustular, ve o günlerde kimseye gördüklerinden bir şey söylemediler. Ve vaki oldu ki, ertesi gün dağdan indikleri zaman, büyük bir kalabalık onu karşıladı. Ve işte, kalabalıktan bir adam bağırıp dedi: Muallim, sana yalvarırım, oğluma bak; çünkü o benim biricik çocuğumdur; işte, bir ruh onu tutuyor, ve çocuk birden bağırıyor, ruh onu köpürünciye kadar çekiştiriyor, ve şiddetle ezerek ondan zor ayrılıyor. Onu çıkarsınlar diye şakirtlerine yalvardım; yapamadılar. İsa cevap verip dedi: Ey imansız ve sapık nesil, ne vakte kadar sizinle beraber olacağım, ve size dayanacağım? Oğlunu buraya getir. Ve o İsaya gelmekte iken, cin onu çarptı, çok sarstı. Fakat İsa murdar ruhu azarladı, çocuğu iyi etti, ve onu babasına geri verdi. Ve hepsi Allahın azametine şaştılar. Hepsi İsanın ettiği şeylere şaşmaktalar iken, o, şakirtlerine dedi: Bu sözleri kulaklarınıza koyun; çünkü İnsanoğlu insanların eline verilmek üzredir. Fakat bu sözü anlamadılar, ve onu anlamasınlar diye kendilerine gizlenmişti; ve bu söz hakkında İsadan sormağa korkuyorlardı. Onlardan hangisi en büyük olabilir diye aralarına bir mubahase girdi. İsa da onların yüreklerindeki düşünceyi bilerek, bir küçük çocuğu alıp yanında durdurdu, ve onlara dedi: Her kim bu küçük çocuğu benim namıma kabul ederse, beni kabul eder; ve her kim beni kabul ederse beni göndereni kabul eder; çünkü hepinizin en küçüğü olan, o büyüktür. Yuhanna cevap verip dedi: Üstat, senin isminle cinler çıkaran bir adam gördük; ve ona mani olduk, çünkü bizimle beraber senin ardınca gelmiyor. Fakat İsa ona dedi: Ona mani olmayın; çünkü size karşı olmıyan sizin tarafınızdandır. Ve vaki oldu ki, İsanın yukarıya alınacağı günler tamam olmak üzre iken, Yeruşalime gitmeğe yüz tutup önünce haberciler gönderdi; ve onlar gidip ona hazırlık yapmak için Samiriyelilerin bir köyüne girdiler. Yeruşalime gitmeğe yüneldiğinden, Samiriyeliler İsayı kabul etmediler. Şakirtleri Yakub ve Yuhanna bunu görünce dediler: Ya Rab, ister misin gökten ateş insin, ve onları helâk etsin diye emredelim? Fakat İsa dönüp onları azarladı. Ve başka bir köye gittiler. Ve yolda giderlerken, bir adam İsaya dedi: Nereye gidersen, senin ardınca gelirim. İsa ona dedi: Tilkilerin inleri, gök kuşlarının yuvaları vardır; fakat İnsanoğlunun başını yaslıyacak yeri yoktur. Ve başka birine: Ardımca gel, dedi. Fakat o: Bana izin ver ki, önce gideyim, babamı gömeyim, dedi. Fakat İsa ona dedi: Bırak, ölüler kendi ölülerini gömsünler; fakat sen git, Allahın melekûtunu her yana ilân et. Bir başkası da: Ya Rab, senin ardınca geleceğim, fakat evelce evimde olanlarla vedalaşmağa izin ver, dedi. Fakat İsa ona dedi: Sapana el vurup da arkasına bakan bir kimse Allahın melekûtuna yakışmaz.
LUKA 9:18-62 Kutsal Kitap ve Deuterokanonik Kitaplar (KKDEU)
Bir gün İsa yalnız başına dua ediyordu. Öğrencileri yakınındaydılar. Onlara sordu: “İnsanlar benim kim olduğumu söylüyor?” Öğrenciler, “Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de eski çağların bir peygamberi yeniden yaşama döndü diyor” diye yanıtladılar. İsa sordu: “Ya siz ne dersiniz? Sizce ben kimim?” Petrus, “Tanrı'nın Mesihi'sin” diye karşılık verdi. İsa bunu kimseye söylememelerini kesinlikle öğütledi. İsa şöyle dedi: “İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler, dinsel yorumcularca yadsınması, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gereklidir.” Sonra hepsine, “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkar etsin, her gün çarmıhını taşıyarak ardımdan gelsin” dedi, “Çünkü canını kurtarmak isteyen onu yitirecektir. Ama bana bağlılık nedeniyle her kim canını yitirirse, onu bulacaktır. İnsan tüm dünyayı kazanıp da canını yitirir veya zarara uğratırsa bunun ona ne yararı olur? Her kim bana ve benim sözlerime bağlılığı yüzünden utanç duyarsa, İnsanoğlu da kendisinin, Babası'nın ve kutsal meleklerin yüceliğinde geldiğinde o kişiden utanç duyacaktır. Doğrusu size derim ki, burada duranlar içinde, Tanrı'nın Hükümranlığı'nı görmeden önce ölümü tatmayacak kişiler vardır.” Bu sözlerin açıklanmasından yaklaşık sekiz gün sonra İsa Petrus'u, Yuhanna'yı ve Yakup'u yanına aldı, dua etmek için dağa çıktı. O dua ederken yüzünün görünüşü değişti, üstündeki giysi gözleri kamaştıracak kadar parladı. İşte, iki kişi O'nunla konuşuyordu. Bunlar Musa'yla İlyas'tı. Yücelik içinde beliren bu iki kişi İsa'nın Yeruşalim'de gerçekleşecek ölümünü konuşuyorlardı. Ne var ki, Petrus'un ve yanındakilerin gözünden uyku akıyordu. Uyandıkları anda İsa'nın yüceliğine tanık oldular ve O'nunla bir arada duran iki adamı gördüler. İki adam İsa'nın yanından ayrılırken, Petrus O'na, “Efendimiz” dedi, “Burada bulunmamız ne iyi! Üç çardak kuralım: Biri sana, biri Musa'ya, biri de İlyas'a.” Ne dediğini kendi de bilmiyordu. O daha konuşurken bir bulut indi ve onlara gölge saldı. Bulutun içinde kalınca korktular. Buluttan gelen bir ses şöyle diyordu: “Seçilmiş olan Oğlum budur, O'nu dinleyin.” Ses kesildiğinde İsa'yı yalnız buldular. Öğrenciler ağızlarını açmadılar. Gördüklerini o günlerde kimseye anlatmadılar. Ertesi gün dağdan indiklerinde büyük bir kalabalık O'nu karşıladı. Kalabalıktan bir adam seslendi: “Öğretmen, sana yalvarırım, oğlumu gör. O benim tek çocuğumdur. Onu bir ruh tutuyor, birdenbire çığlık atıyor, ağzını köpürterek çocuğu sarsıyor. Bedeninde yaralar bereler bıraktıktan sonra güçbela ayrılıyor. Onu çıkarmaları için öğrencilerine dilekte bulundum, ama başaramadılar.” İsa, “Ey imansız ve sapmış kuşak!” dedi, “Daha ne kadar sizlerle kalacağım! Ne zamana dek sizlere katlanacağım? Oğlunu buraya getir.” Oğlan gelirken cin onu yere atıp sarstı. İsa kötü ruhu azarladı. Çocuğu iyileştirip babasına verdi. Tanrı'nın yüceliği karşısında herkesin aklı durdu. Yaptığı işlerin tümüne herkes şaşarken, İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Bu sözleri aklınızdan çıkarmayın. İnsanoğlu insanların eline teslim edilecek.” Ama bu sözü anlamadılar. Çünkü kavramamaları için anlamı onlardan gizlenmişti. Bu konuda O'na soru sormaya da çekindiler. İçlerinden kimin en üstün olduğu konusunda öğrenciler arasında bir tartışma çıktı. İsa onların yüreğindeki düşünceyi bildiğinden, bir çocuğu elinden tutup yanında durdurdu. Sonra öğrencilere şöyle dedi: “Kim böyle bir çocuğu benim adıma kabul ederse, beni kabul eder ve her kim beni kabul ederse, beni göndereni kabul eder. Aranızda en küçük sayılan, gerçekte büyük olandır.” Yuhanna, “Efendimiz” dedi, “Bir adama rastladık, adınla cinleri çıkarıyordu. Ona engel olduk. Çünkü bizimle gelmiyor.” İsa, “Ona engel olmayın” dedi, “Çünkü size karşı olmayan, sizden yanadır.” Göğe alınacağı gün yaklaşınca, İsa Yeruşalim'e gitmeye karar verip oraya yöneldi. Önce ulaklar gönderdi. Onlar da İsa için hazırlık yapmak üzere yola koyulup bir Samiriye kasabasına girdiler. Ama Samiriyeliler O'nu kabul etmediler. Çünkü Yeruşalim'e yönelmişti. Öğrencilerden Yakup'la Yuhanna bunu görünce, “Ya Rab” dediler, “İster misin buyuralım, gökten ateş insin ve onları yaksın!” İsa dönüp onları kınadı. Oradan başka bir kasabaya gittiler. Yolda ilerlerken biri İsa'ya, “Nereye gidersen ardından geleceğim” dedi. İsa onu şöyle yanıtladı: “Tilkilerin inleri, gökyüzünde uçan kuşların da yuvaları var. Ama İnsanoğlu'nun başını yaslayacak bir yeri yoktur.” Başka birine, “Ardımdan gel” dedi. O da, “Bana izin ver, önce gidip babamı gömeyim” diye karşılık verdi. İsa, “Bırak ölüleri, kendi ölülerini gömsünler” dedi, “Sana gelince, git, Tanrı'nın Hükümranlığı'nı insanlara duyur.” Yine başka biri, “Ya Rab” dedi, “Ardından geleceğim. Ama önce bana izin ver, evimdekilerle vedalaşayım.” İsa onu şöyle yanıtladı: “Elini sabana koyup da geriye bakan, Tanrı'nın Hükümranlığı'na yaraşmaz.”